Potansiyel: Gerçek bir güç mü, dayatılmış bir yük mü?
Fırsat eşitsizliğinin gitgide derinleştiği, kültür endüstrisi başta olmak üzere hemen her alanda güvencesizliğin hüküm sürdüğü, en temel haklardan biri olan eğitimin piyasalaştırılması sonucu nitelikli eğitime ulaşmanın maddi durumla doğrudan ilişkilendiği, kültürel ve entelektüel sermayeye erişimin ayrıcalıklı bir azınlığın tekelinde olduğu, emek gücünün giderek daha değersiz ve güvencesiz hale geldiği mevcut koşullarda potansiyelimizi açığa çıkaramamamızın sebebi üşengeçliğimiz ya da içsel motivasyon eksikliğimizmiş gibi davranmak ne kadar makul?
Bozuk plak gibi durmadan aynı bireysel çaba mitinin pazarlanmasının sebeplerinden biri de sermaye düzeninin kendi devamlılığı için kişisel gelişimle kafayı bozmuş, verimlilik kaygısına boğulmuş, köle gibi çalışan ve bunun normal olduğunu zanneden, sürekli daha iyi performans göstermesi gerektiğine inanan emekçilere ve optimize edilmiş işgücüne ihtiyacı olması.
kaynak
“potansiyelini kullanamamak” söylemi, bireysel başarısızlık olarak sunularak toplumsal eşitsizliklerin üzerini örter. Oysa bireyin gelişimi, yalnızca kişisel çabasına değil, toplumsal ve ekonomik koşullara da bağlıdır.